13 Şubat 2008 Çarşamba

Top ağlarda! Kadın ve futbol...


Belki, kimileri bu seksist bir başlık diyebilir; desinler efendim! Ancak futbol denince durum biraz değişiyor takdir edileceği üzere. Çünkü bir kadının futbolu sevmesi bazı erkekler ve futbolu sevmeyen diğer kadınlar tarafından garip karşılanabiliyor hala. Mesele o değil bu sadece bir giriş.

Küçük yaşlarda babanın tuttuğu takımın tutulması ya da bir komşu abinin dayatması ile çocukça fanatizminizle herhangi bir takıma tutulursunuz! Hele bir de size o takımın renklerinde bir atkı, t-shirt, forma ya da benzeri şeyler alınmışsa hediye olarak; deymeyin keyfinize... Adeta daha da fanatikleştirir sizi bu aksesuarlar. Sizi kızdırmak için takımınıza laf ederler, henüz 5-6 yaşlarındasınızdır;

-(başka bir takımı tutan)komşu abi: Senin takımın bu maçta yenilecek konuştum ben oyuncularla, naber fıstık!
-Hayır yenilmeyyyceeeek!
-Ama bugün hiç çalışmamışlar, zaten Duygu da yemeğini yememiş dediler, o yüzden küsmüşler sana, gol atmayacaklarmış!
-Hayır atcaklaaaaarr! Yaa giiiiit! Yencess bis!
-Görüşürüz bakalım! Hadi önce sen şu yemeğini ye de gol atsınlar o zaman.
-Tamam ali abiciim! Anneeeeeeeeee yemeğimi yiyyycem beeen!

Bu, futbola en basit şekilde dahil oluşunuzdur. Oysa ki henüz bu spora dair bildiğiniz tek şey çocuk beyninize en kolay şekilde etki edebilecek cart renklerdir.(Örnek: sarı kırmızı, sarı lacivert, bordo lacivert vs...) Belki de komşu abiler ya da o cafcaflı renkler olmasa-sahanın bazen kadifemsi bazen de seyrek yeşili de dahil-futbol dikkatinizi bile çekmeyecektir bir kız çocuğu olarak. Ha bir de minik minik adamların koşuşturmacası!

Derken yaş ilerlemeye başlar ve dahi akıl başa gelmeye! Futbolla ilgili ölümcül tercihinizi yapma vaktidir. Son darbe!Ya seveceksinizdir ya da "bu ne anlamsız bir spor 11/22 kişi bi' topun peşinden koşuyor, erkekler ne anlıyor şundan" diyeceksinizdir.

Şayet seçiminiz sevmekten yana olursa -ki bence bu yönde ise şanslısınızdır- bu size pek çok şey kazandıracaktır. Hayatınıza bir heyecan noktası daha katmış olursunuz; ligin başlamasını beklersiniz; özlemdir... 90 dakika artı uzatmalar ya kısacık ya da bitmek bilmezdir; adrenalindir... Dünya kupası sizin için zulüm dolu bir 1 ay değil her günü karnavalla dolu bir eğlencedir; neşedir... Tezahüratları ezberlemek oyun gibidir; keyiftir...
Futbolun içindeki başka renkleri görüp mutlu olursunuz, estetiğini farkedersiniz, bu oyunu iyi oynayabilmek için kıvrak bir zekaya ve sağlam antrenmanlara ihtiyaç olduğunu anlarsınız. Dolayısıyla değer vermeye başlarsınız futbola! Takımınızın futbolcuları gitgide kardeşiniz, abiniz gibi olur (kimileri aşık oluyor-hoş değil), çok sevmeseniz de takımınızın oyuncusu düşman(!) takıma transfer olursa küfredebilir, "onca yıldan sonra her şey yalanmış" gibi arabesk bir yaklaşımda bile bulunabilirsiniz. Tüm bunlar ve yaşayacağınız nice şey, her geçen an size futbolu daha da sevdirir. Hele bir de tribünün tadını aldıysanız o zaman bir virüs gibi saracaktır vücudunuzu futbol; televizyondan maçı izlerken orada olmak isteyecek, bazı zamanlar orada olamadığınız için acı çekecek, sevgiliniz İnönü'ye gidip de sizi götürmediyse bunu ömrünüzce unutmayacak, her seferinde de bi' dahaki sefere beni götürmezsen seni öldürürüm diye tehditler savuracaksınızdır.
Uzun lafın kısası, futbol hayatınıza bir kere girdiyse ömrünüzce orda kalmasını isteyeceksiniz.

Hiç yorum yok: